
Split
Betforum Üyesi
Yönetici
ADMİN
- Credits
- 1,867
''Odasının her köşesi sarı kırmızılı renklerle bezenmişti. Yatak örtüleri sarı kırmızıydı, odasındaki vazodaki çiçekler sarı kırmızı. Ve hatta çorapları bile sarı kırmızı idi. O bir Galatasaray aşığı idi; paranın, fanatizmin veya mafyatik başkanların değil, sadece renklerin cezbettiği bir aşık. Ölürken dahi kalbinde ki en büyük aşk, yine Galatasaray'dı.''
Bu sözler, Galatasaray'ın 1940 ve 70'li yıllar arasındaki unutulmaz amigosu, tam bir centilmen olan ''Karıncaezmez Şevki'' nin kızkardeşine ait. O, ablası ile beraber yaşadığı Merter'deki 10 nüfuslu odasında her yer sarı kırmızı olan, Galatasaray'ı belki de kendisinden daha fazla seven, Galatasaray için kilometrelerce yol yürümüş, önce işini sonra eşini kaybetmiş ve hatta kolunu feda etmiş Şevki Güney, nam-ı diğer Karıncaezmez Şevki.
Aslında ''Karıncaezmez'' lakabı kendisine dönemin İstanbul Emniyet Amiri Orhan Eyüpoğlu tarafından verilmişti. Trafik kurallarına son derece uyan ve hiçbir kazaya bulaşmamış biri olması sebebiyle ona bu takma isim uygun görülmüştü. Önceleri ekmeğini İETT şoförlüğünden kazanmaya başladı. Otobüsünün her tarafını çiçeklerle bezemişti, özellikle o ilk göz ağrısı olan Avrupai sarı kırmızı çiçekle. Çiçekleri o kadar severdi ki, mutlaka yakasında bir çiçek taşırdı. Onu otobüsü sürerken, bakkala ekmek almağa giderken ve hatta teker değiştirirken, yakasında çiçekle görürdünüz. Amiri çiçek kıyafet düzenlemesine uymuyor diye çiçekleri çıkartmasını istediğinde, tereddütsüz işinden ayrılmıştı. Sonra o meşhur kaptı-kaçtı taksisiyle ring dönmeye başladı Beyoğlu'nda.
Metin Oktay'ı çok severdi. Ve hatta O'nun ilk ve son filmi olan '' Taçsız Kral '' filmindeki bir sahnede, İnönü Stadı'nın kapalı tribününde eli havada bekleyen kara bıyıklarıyla Şevki'nin rol almışlığı vardı. Arabasının her yanını Kral'ın resimleriyle süslemişti. Bir resimde rövaşataya çıkarken, bir diğerinde rakip oyuncuları geride bırakmış kaleye hücum ediyordu Metin. Karıncaezmez Şevki Güney'in rüyalarını, hülyalarını o süslüyordu.
Ama vefasız davrandı Galatasaray ona. Şevki aslında tam bir ''amigo'' sayılmazdı. Maç başladı mı taraftarı coşturmak yerine, onlara sırtını döner, 90 dakika boyunca elini yumruk yapmış havada tutardı. Bunu bazen Galatasaray Lisesi'nin önünde durup tekrarlardı. O zamanlar çift taraflı trafiğe açık olan İstiklal Caddesi, trafiğe kapanır, onun duruşunu bitirmesini beklerken, lastik şişirir ya da camlarını silerdi arabalar. İşte yine birgün, sezonun kötü gittiği o sene, Fenerbahçe'ye 3-2 mağlup olunan maçta, uğursuzluk getiriyor diye tribünden aşağı itildi Şevki. Kolu kırılıp hastaneye kaldırıldığında hala maçı soruyordu.
Sonraki maçlara alınmadı Şevki. O da bunu protesto etmek için o zamanlar '' Beleş Tepe'' diye anılan, bugün yerinde gökdelenler olan yerden izlemeye başladı maçları. Kar kış demeden ve doktorunun tavsiyelerine kulak asmadan, kaldırdı yumruğunu havaya. Ve ancak kolu kangren olup kesildiğinde indi o kol aşağı. Önce işinden, sonra eşinden ayrılan amigo, şimdi de kolundan olmuştu.
Sonraki yıllar hep dargınlık ve hüzün için de, hastahane köşelerinde geçti. Kimseye şikayet etmeden, acısını içine gömerek yaşadı. O kaytan bıyıklı koca gürbüz adamdan, artık birşey kalmamıştı. İsmi kısa zaman sonra unutuldu ve hatta öldü sanıldı.
Yıllar sonra bir gazeteci tarafından tekrar bulunduğunda 81 yaşındaydı. Ablasının yardımıyla giydiği tozlukları ve formasıyla, Gümüşsuyu'ndan taksiyle çıktı Beyoğlu'na. Bu çehresi tamamen değişmiş yerde, yaşlı vücuduna ve ürkek kalbine rağmen yine Galatasaray Lisesi'nin önüne kadar yürüdü. Ve insanların '' Bu O mu?'' bakışlarına aldırmadan geride kalan koluyla selam verdi yine ''Karıncaezmez Şevki''. Cebinden çıkardığı kağıttan, kendi yazdığı şu dizeleri okudu
"çiçek sever / esans sürer / karıncaezmez / gönül kırmaz / acele iş sevmez / 30 km.den fazla gitmez / galatasaray'dan dönmez / yakasında çiçek görmezse yaşayamaz / şoför şevki güney."
Betforum Haber Ekibi
Bu sözler, Galatasaray'ın 1940 ve 70'li yıllar arasındaki unutulmaz amigosu, tam bir centilmen olan ''Karıncaezmez Şevki'' nin kızkardeşine ait. O, ablası ile beraber yaşadığı Merter'deki 10 nüfuslu odasında her yer sarı kırmızı olan, Galatasaray'ı belki de kendisinden daha fazla seven, Galatasaray için kilometrelerce yol yürümüş, önce işini sonra eşini kaybetmiş ve hatta kolunu feda etmiş Şevki Güney, nam-ı diğer Karıncaezmez Şevki.

Aslında ''Karıncaezmez'' lakabı kendisine dönemin İstanbul Emniyet Amiri Orhan Eyüpoğlu tarafından verilmişti. Trafik kurallarına son derece uyan ve hiçbir kazaya bulaşmamış biri olması sebebiyle ona bu takma isim uygun görülmüştü. Önceleri ekmeğini İETT şoförlüğünden kazanmaya başladı. Otobüsünün her tarafını çiçeklerle bezemişti, özellikle o ilk göz ağrısı olan Avrupai sarı kırmızı çiçekle. Çiçekleri o kadar severdi ki, mutlaka yakasında bir çiçek taşırdı. Onu otobüsü sürerken, bakkala ekmek almağa giderken ve hatta teker değiştirirken, yakasında çiçekle görürdünüz. Amiri çiçek kıyafet düzenlemesine uymuyor diye çiçekleri çıkartmasını istediğinde, tereddütsüz işinden ayrılmıştı. Sonra o meşhur kaptı-kaçtı taksisiyle ring dönmeye başladı Beyoğlu'nda.

Metin Oktay'ı çok severdi. Ve hatta O'nun ilk ve son filmi olan '' Taçsız Kral '' filmindeki bir sahnede, İnönü Stadı'nın kapalı tribününde eli havada bekleyen kara bıyıklarıyla Şevki'nin rol almışlığı vardı. Arabasının her yanını Kral'ın resimleriyle süslemişti. Bir resimde rövaşataya çıkarken, bir diğerinde rakip oyuncuları geride bırakmış kaleye hücum ediyordu Metin. Karıncaezmez Şevki Güney'in rüyalarını, hülyalarını o süslüyordu.
Ama vefasız davrandı Galatasaray ona. Şevki aslında tam bir ''amigo'' sayılmazdı. Maç başladı mı taraftarı coşturmak yerine, onlara sırtını döner, 90 dakika boyunca elini yumruk yapmış havada tutardı. Bunu bazen Galatasaray Lisesi'nin önünde durup tekrarlardı. O zamanlar çift taraflı trafiğe açık olan İstiklal Caddesi, trafiğe kapanır, onun duruşunu bitirmesini beklerken, lastik şişirir ya da camlarını silerdi arabalar. İşte yine birgün, sezonun kötü gittiği o sene, Fenerbahçe'ye 3-2 mağlup olunan maçta, uğursuzluk getiriyor diye tribünden aşağı itildi Şevki. Kolu kırılıp hastaneye kaldırıldığında hala maçı soruyordu.

Sonraki maçlara alınmadı Şevki. O da bunu protesto etmek için o zamanlar '' Beleş Tepe'' diye anılan, bugün yerinde gökdelenler olan yerden izlemeye başladı maçları. Kar kış demeden ve doktorunun tavsiyelerine kulak asmadan, kaldırdı yumruğunu havaya. Ve ancak kolu kangren olup kesildiğinde indi o kol aşağı. Önce işinden, sonra eşinden ayrılan amigo, şimdi de kolundan olmuştu.
Sonraki yıllar hep dargınlık ve hüzün için de, hastahane köşelerinde geçti. Kimseye şikayet etmeden, acısını içine gömerek yaşadı. O kaytan bıyıklı koca gürbüz adamdan, artık birşey kalmamıştı. İsmi kısa zaman sonra unutuldu ve hatta öldü sanıldı.
Yıllar sonra bir gazeteci tarafından tekrar bulunduğunda 81 yaşındaydı. Ablasının yardımıyla giydiği tozlukları ve formasıyla, Gümüşsuyu'ndan taksiyle çıktı Beyoğlu'na. Bu çehresi tamamen değişmiş yerde, yaşlı vücuduna ve ürkek kalbine rağmen yine Galatasaray Lisesi'nin önüne kadar yürüdü. Ve insanların '' Bu O mu?'' bakışlarına aldırmadan geride kalan koluyla selam verdi yine ''Karıncaezmez Şevki''. Cebinden çıkardığı kağıttan, kendi yazdığı şu dizeleri okudu
"çiçek sever / esans sürer / karıncaezmez / gönül kırmaz / acele iş sevmez / 30 km.den fazla gitmez / galatasaray'dan dönmez / yakasında çiçek görmezse yaşayamaz / şoför şevki güney."

Betforum Haber Ekibi
Son düzenleme: